Bir Netflix dizisi olan Kuş Uçuşu, konusu ve oyuncuları sayesinde kendini başarılı bir şekilde izlettiriyor. Ana karakterlerimiz Lale ve Aslı. İkisi de hırslı ve idealist. Fakat onları farklılaştıran birçok nokta var; hayata bakış açıları, yaklaşımları ve hedefe giden yolda yürüme biçimleri.
Bir yanda deneyimli ve oldukça başarılı haberci Lale, diğer yanda “biri olmaya” can atarak herkes tarafından alkışlanan ve takdir edilen Lale olmaya çalışan genç bir Aslı. İki farklı kadın, iki farklı kuşak… Kariyer basamaklarını tırmanmak için çok çalışmaya güvenmek yerine "kuş uçuşu" gitmeye çalışan bir z kuşağı… Yeni dünyanın yöntemlerine olan güveninin, kendine olan güvenini bastırmasına müsaade eden bir Aslı…
Dizi hepimizde var olan, bazılarımızın bastırdığı, bazılarımızın görmezden geldiği, bazılarımızın dibine kadar yaşadığı durumları gözler önüne seriyor. İzlerken kendimizden çok şey görüyoruz. Var olma ve görünür olma mücadelemiz; varlığımızı kendimize, çevremize ispatlama ve dış dünyadan onay alma ihtiyacımız; toplumda yer edinebilmek ve değerli olduğumuzu “bende varım, buradayım” diyerek gösterebilmek; kimlik edinebilme ve benliğimizi kabul ettirme güdülerimiz… Aynı zamanda kuşaklar arası tüm bu ihtiyaçlarımızı karşılarken ki farklılıklar, hedefe giden yolda yaptığımız tercihler, zamanla değişen ‘başarı’ tanımı dizide çarpıcı şekilde gözler önüne seriliyor.
İhtiyacımız olan en önemli şey öteki tarafından “kendimiz” olduğumuz için sevilmektedir. Onaylanma arzumuz kaçınılmazdır kuşkusuz ancak bunu değer ve sevgi almak için farklı bir maske ile yapıyor olmak, zamanla acı verici bir deneyime dönüşür.
Dizinin başlarında Aslı’nın da bir maskeye bürünerek iş yerindekiler tarafından onaylandığını hissettiği noktalarda iyi hissettiğini görüyoruz ama bunun Aslı’ya yeterli gelmediğini, Aslı'nın amacının ekranlarda yer alıp tüm Türkiye tarafından onaylanmak ve takdir edilmek olduğunu izliyoruz. Bunun altında yatan birçok sebep olabileceği gibi Aslı’nın da en yaygın görülen nedenlerden birini yaşadığını düşünüyorum; çocukluk döneminde anne- baba- üçüncü kişiler tarafından fark edilmeyip, şefkat, sevgi ve takdir görmemiş olması yüksek ihtimallerden biri. Aslı daha küçük yaşta Lale’yi haber sunarken izlediği sahnede, annesinin o yaşta haber izlediği için takdir etmek yerine bıkmış ve bu saçmalığa artık katlanamayacak bir tavır sergilemesi bu varsayımı destekleyen bir sahne olabilir. Aynı zamanda Aslı geçmişinde sevilmemekle veya terk edilmekle tehdit edilmiş ve toplum içinde eleştirilmiş olabilir; çünkü Aslı dizi de partneri tarafından terk edilmekle karşı karşıya kalmakla birlikte iş yerinde de eleştirilere maruz kalmıştır, fakat iki durumda da verdiği umursamaz tepkilerinin sebebi çocukluğundan bu yana alışmış olduğu durumların bu şekilde olması olabilir.
Çocuklarda yaşanan bu ihmaller korku ve utanç duygularını yaratır, duygular büyür ve bireyler kendileri hakkında olumsuz düşünceler (sevilmiyorum, değersizim, beceriksizim, beğenilmem vb.) geliştirirler. Onay almaya hassasiyetleri bu inançlar sonucu oluşur. Bu olumsuza odaklı ve onay almada hassas olanlarda özgüven eksikliği, içe kapanma olduğu gibi Aslı’da gördüğümüz şekilde dışarıya göstermemek için aşırı özgüvenli ve bağımsız görünüyor da olabilirler. Bunun yanı sıra dizide ara ara gözlemlediğimiz kaygı dengesizlikleri, depresyon, hiçlik ve boşluk duygusu, mutsuzluk, umutsuzluk, bağımlılık (alkol), dürtüsel davranışlar ve mükemmeliyetçilik durumları da otomatik olarak yanında gelir.
Hayatta bilinçli bir şekilde olmasa bile içten içe hayranlık duyduğumuz, rol aldığımız, içimizde idealize ettiğimiz kişiler vardır. Aslı da kendi varlığını, saygı gören biri haline dönüşerek kanıtlayacağına inandığı için -aslında bunun öz saygıyla ilişkili olduğundan habersiz bir şekilde- ve kendi zayıf egosunun yarattığı doyumsuzluktan kurtulmak için Lale’yi ideal kişi seçerek tüm enerjisini ona dönüşmeye harcıyor.
“Kendini sevmek için başarıya ihtiyacın var sanıyorsun” - Lale
Aslı’nın özdeşleşebileceği bir bireyden yoksun olması bir kimlik oluşturamamasına, bir kimlik oluşturamaması kendini sevmemesine, kendini sevmemesi özgüvensizliğe, özgüvensizliği ve sevgisizliği bu kavramları başarı ve takdirle ilişkilendirmesine zincirleme bir şekilde yol açarak birbirlerini beslemiştir. Lale’ye karşı takıntılı hale gelmiş ve sürekli aralarındaki sağlıksız bağ tetiklenmiştir. Aynı şekilde Lale’nin “Bir gün elbet buradan gideceğim ama yerimi gerçekten hak edenlere bırakacağım, senin gibi farelere değil. Fare olmayı sen seçtin”, “Sen kendinden nefret ediyorsun, kendini seven insan bu işi böyle yapmaz” cümlelerinden sonra Aslı’nın kendini kaybedip karşı tarafa zarar vermeye başlamasının sebebi olarak da Aslı'nın içinde kopan fırtınaları tetiklemiş olması diyebiliriz. Unutmayalım ki huzur ve mutluluk bireyin kendinden gelir, kendimize yüklediğimiz sıfatlardan ibaret değiliz ve istediğimiz sıfatlara ulaşabilmek için emek harcamamız gerekir.
Aslının Lale’ye dönüşme yolundaki uğraşları, 'hedefe giden yolda her şey mübahtır' anlayışı çok net bir şekilde aktarılmış. Dizinin ismi tamda bu noktaya parmak basıyor; hedefe en kolay ve en kısa yoldan gitme eğilimidir “kuş uçuşu” tabiri.
Aynı zamanda diziyi izlerken Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin son basamağındaki şu ana fikir aklıma geliyor; başkaları tarafından değer görmenin, kişinin kendine güven duymasına ve başarılı olabileceğine yönelik inanç geliştirmesine neden olduğunu ve başarmışlık hissinin değer verilme ihtiyacını karşılamak için oldukça önemli kabul edildiğinden bahsetmiştir. Aslı da işi öğrenerek, kendi ilgi ve yeteneklerine odaklanıp bunları geliştirerek devam etmeyi seçebilseydi kendini gerçekleştirebilmiş olup hiyerarşideki son basamağı da sağlamış ve amacına ulaşmış olurdu. Fakat kuş uçuşu yolunu seçerek kendine ve düşüncelerine toz kondurmayan bir tutumla, tüm ahlaki ve etik değerleri umursamayarak, sırf o çok istiyor diye Lale’nin konumunu hakkı olarak görüyor ve manipülatif yöntemler kullanıp başkalarının hayatları üzerinden zirveyi hedefliyor.
Diğer bir karakter olan, Aslı gibi kendini görünmez hisseden, z kuşağından Yusuf’un da farklı bir yöntem izlediği söylenemez. Onu görmeyenlerden intikam almak amacıyla bir araç olarak kullandığı @busbus takma isimli karakterini, dinlenildiğini hissedince sakinleşerek ifşa ediyor. Aslında belki de dinlenilip anlaşılmaktır z kuşağının derdi…
Aslı’nın hayata olan güvensizliği de ele alınabilecek bir diğer konudur. Onun için dünyada güvenli ve huzurlu bir şekilde var olabilmenin tek yolu görünür ve popüler olmak… kimseye güvenemez, kimseyle birlikte hareket edemez ve kimseyle birlikte zirvede olamaz…
Aslı’nın farklı ve gerçek olmayan isimlerle sosyal medya hesapları açarak kendine ve amacına dair yazılar yazması, Lale’nin yerine geçmekte zorlandığını anlayınca sırf onun canını yakmak için eski sevgilisi Kenan’la birliktelik yaşaması, ofisten içeri alınmadığında hayallerinin sonuna gelmiş olma fikrinin onu tam anlamıyla çileden çıkarması, tüm hayatını zirveye ulaşmaya adaması, insanların hayatlarını hiç umursamayıp yaptığı tüm ahlak dışı girişimler… durumun artık bir hayranlık değil psikopatolojik düzeyde olduğunun kanıtlarıdır.
Dizi bizlere, haz ve hız çağında yaşıyor olmamızın verdiği ‘başarıyı hızlı elde etme’ amacının, güzel başlangıçlar elde etmemizi sağlasa da sağlıklı bir devamlılık sağlamayacağını da ele almış. Bu mevzunun ucu sonuç odaklı yaşamamıza da dokunuyor elbet. Hızlı ve etik yollarla elde edilmeyen başarı özsaygımızı yitirmemize, ‘keşke’lere boğulmamıza ve aşırı bireyselliğin vicdanen sürüklediği buhrana yol açması kaçınılmazdır.
Her ne kadar hepimiz ait olmak, bir şeyin parçası olmak, bir yerlere gelmek istesek de kim olduğumuzu belirleyen, isteklerimizi yerine getirmek için neyi, nasıl yapıyor olduğumuzdur…
Son olarak değinmek istediğim ve gözüme çarpan iki metaforik nesneden bahsetmek istiyorum. Birincisi siyah etek. Aslı’nın küçükken televizyonda Lale’nin üzerinde görüp aldığı siyah etek… Başta Lale’nin evinde yatağın üstünde görüyoruz. Sonrasında da 7. Bölümde kavga ettikleri Aslı’nın yıkılış sahnesinde, Aslı’nın üzerinde bir siyah etek görüyoruz. Bir diğeri ise aile içi gizlenmiş sorunlara ışık tutan Lale’nin havuzu. Lale’nin dizi boyunca girmeyip finalde girmesi, aile içi sorunların ortadan kalktığı izlenimini edindiriyor.
Son olarak kısaca Lale’den bahsetmemiz gerekirse başarıyı elde ettikten sonra yeterli gelmeyip o yoldayken yaşamayı ve sevdiklerimizi göz ardı ettiğimizi, başarı uğruna kendimizden, duygularımızdan, hayatımızdan verdiğimiz ödünleri Lale’yi izleyerek çok güzel bir şekilde kendimize hatırlatıyoruz. Teşekkürler Lale...
留言