top of page

GUGUK KUŞU


Bu yazı hem bir film hem de bir kitap analizidir. :) Çünkü Ken Kesey’in 1962 yılında aynı isimle yayınladığı kitabın konusunu, yapımcı Milos Forman ele alarak film çekiyor. Psikolojik film severlerin çoğunun yüksek ihtimalle izlemiş olduğu, yapım yılının ötesinde çekilen bir film Guguk Kuşu.


Yayınlanmasından bir yıl sonra 9 dalda aday gösterilerek, “en iyi film” ödülünün yanı sıra 5 farklı dalda ödül kazanmıştır. Bunun üstüne sinema tarihinde görülmemiş bir olaya daha imza atarak İsveç’te tam 12 yıl boyunca vizyonda kalmış, dünya rekorunu elde etmiştir.


Orijinal ismi “One Flew Over the Cuckoo’s Nest” olan filmin Türkçe isminin “Guguk Kuşu” olarak belirlenmesinde; kelime anlamı olarak “cuckoo” kelimesinin guguk kuşu anlamını taşıdığını ama aynı zamanda argoda deli olarak da kullanılması olduğunu görüyoruz. Bu da “deliler diyarından biri geçti” gibi bir anlam ifade ediyor ki bu da film ile bağlantısını açıklıyor.



KİŞİLERİN PSİKOLOJİK ANALİZİ

McMurphy

Ana karakter McMurphy özgürlüğüne düşkün, tembel, kavga çıkarmaya meyilli, kurallara karşı gelen ve zeki biridir. 5 saldırıdan ve 15 yaşındaki bir kıza tecavüzden tutuklanmıştır. Davranışları da “normal” bulunmayınca akıl hastanesine (psikiyatri koğuşuna) gönderilmiş.

Otoritenin baskısından kaçmaya çalışan McMurphy’nin, daha az otoriter bir ortam olan hastanede kalmak için, aslında olmadığı ‘’deli’’ sıfatını almayı kabullendiğini, fakat bu kabullenişin asıl özgürlüğüne mal olacağını anladığı zaman sürekli hapishaneden kaçma girişimlerinde bulunduğunu izliyoruz. Günlerini arkadaşlarıyla kart oynayarak ve taşkınlık çıkararak geçirirken doktorlar ve hemşireler aslında McMurphy’nin gerçekten deli olmadığını anlıyorlar ama yine de hastanede kalarak onun kendi sorunlarını çözmesini istiyorlar.

McMurphy’i izlerken antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olabileceği akıllara geliyor. Çünkü bu bozukluğa sahip kişiler sorumsuz, başkalarının haklarına saygı duymama ve kavgacı olmalarıyla bilinir. Kurallara uymaması (bunu bile bile farkında olarak yapması), dürtüsellik, sinirlilik ve saldırganlık karakterde bulunan özelliklerdendir. Ayrıca 15 yaşındaki kıza tecavüz etmesini normal karşılayarak, kendine haklı bir neden uydurmaya çalışıyor ve bir pişmanlık hissetmiyordu McMurphy .

Otoriteye karşı çıkması onun grup içinde bir kahraman olarak görülmesine sebep olmuş, diğer hastalar da sonradan gruba bağlılık göstererek bir ekip şeklinde sorun çıkarmaya başlamışlardır.


Ratched

Hemşire Ratched ise hastanedeki tüm kontrolü sağlamaya çalışan bir rolle karşımızda. Son derece otoriter olmasından dolayı McMurphy’nin sınırlarını aşan davranışlarından dolayı sürekli çatışma halindeler. Bu karakter, adeta dönemin baskıcı yönetimini temsil ediyor.



Şef

McMurphy ile iyi anlaşan Şef adlı karakter,

-McMurphy hariç- etrafına kendisini sağır ve dilsiz olarak tanıtmıştır. Sebebi olarak, geçmişinde Kızılderili olduğu için eşi ve çevresi tarafından hep aşağılanması şeklinde anlatılmış. Bu da bize bu davranışı bir savunma mekanizması amacıyla yaptığı fikrini vermektedir.



Billy

Grup terapi sahnesinde, Billy ve Harding’in davranış ve tutumları şizofreni hastalarını akıllara getiriyor. Billy kız arkadaşına evlilik teklifi ettiğini söylüyor ama hemşire, Billy’nin onunla hiç görüşmediğini söylüyor. Ayrıca Billy kişilik yapısı olarak utangaç ve gergin şekilde karşımıza çıkıyor. Sürekli annesinin baskısı altında olduğu görülür. Bu baskıdan dolayı kekeme olmuş olabileceği fikrine kapılıyorum. Aynı zamanda Billy’de kekemenin birlikte görüldüğü sosyal fobi olma ihtimalini göz önüne almak gerekir.

İlerleyen sahnelerde McMurphy, Billy’e bir kadınla birlikte olma fırsatı veriyor ve hiç beklemediğimiz bir şekilde Billy, o gecenin ardından akıcı konuşmaya başlıyor. Fakat hemşire onu bu olayı annesine (Billy’nin otoritesine) söylemekle tehdit ettiğinde eski konuşmasına dönüyor!

Harding

Harding’in ise eşine karşı kıskançlık hezeyanları var. Aynı zamanda homoseksüeldir ve bu yüzden toplum tarafından dışlanma korkusuna sahip, eleştiri kaldıramıyor, koşulsuz kabule oldukça ihtiyacı var; birkaç sahnesinde küçücük bir şeyden bile arkadaşlarının ona saygı duymadığını düşünüyor ve aşırı tepkiler veriyor.





Freudyen bakış açısı ile incelediğimizde;

McMurphy;

ilkel isteklerinin yerine getirilmesini isteyen id yerine koyabiliriz. İşlediği tecavüz suçunun farkındayken bu hareketini değiştirmeyeceğini söylemesinden ve isteklerini bastırmıyor ya da toplumsal olarak normal kabul edilecek başka bir kişi veya zamana ertelemiyor olmasından bu eşleştirmeyi yapabiliriz.

Toplum normları ve otoritenin kurallarını her zaman ön plana alan ve bunlara uymanın ‘’normallik’’ olduğunu düşünen hemşire karakteri süperegoyken; bu iki içsel güç arasında gidip gelen ve kendilerini keşfeden diğer hastalara ise ego diyebiliriz.

Billy;

annesiyle olan ilişkisini ödipal kompleksle açıklanabileceğini düşünüyorum. Seanlarda da gösterildiği gibi Billy’nin karşı cinsle sorunları ve bununla beraber gelen bir özgüvensizliği vardır. Billy’nin kadınlardan her bahsedişinde süperegosu ahlakçılığını gösteriyor ve Billy dürtülerini bastırıyor. Ta ki “anormal” davranışlar sebebiyle gelen arkadaşı McMurphy’nin ona bir kadınla birlikte olma fırsatını verdiği geceye kadar. O gecenin sabahında, bastırmanın getirdiği somatizasyon olan kekemelik kalkıyor ve hemşirenin Billy’i annesine söylemekle tehdit etmesi süper egoyu yeniden aktive ederek kekemeliğin yeniden gelmesine sebep oluyor. Billy, bu iki zorlayıcı dürtü arasında kaçış yolunu, en güçlü dürtüsü olan yaşamaya son vermekte buluyor.

Şef;

Otoritenin kendi üzerinde hüküm sürmesini kabul edemeyecek olan Şef ise bunu elinde tutabilmek için bir savunma mekanizması geliştirir. Sağır ve dilsiz taklidiyle gündelik yaşamını sürdüren Şef, McMurphy’nin gelmesiyle isteklerini ve arzularını keşfeder. Babasını bu yeni gelen kişiye benzeten ve babasının ölmesini otoriteye ters düşmekle bağdaştıran Şef, McMurphy’e maruz kaldıkça bu koşullanmasından kurtulacak ve sonunda kendi isteklerine en uygun şekilde kulak vererek otoriteden kaçabilecektir.


GENEL PSİKOLOJİK ANALİZ

Film çok eski bir film olup, o dönemde akıl hastanelerinin işlevselliğini açık bir şekilde eleştiriyor. Akıl hastanesi gerçekten iyileştirir mi yoksa hastaları daha da çıkmaza mı sürükler? Bu soru, Billy’nin bir kadınla olan birlikteliğinin hemşire tarafından annesine söylenmesi tehdidi sonucu kekemeliğin geri gelmesiyle net bir şekilde akıllara kazınılıyor. Ayrıca hastanedeki çalışanların onlara sürekli hasta olduklarını hatırlatmalarının etkilerinin tartışılması gerektiği izlenimine ulaştırıyor.

Hemşirenin hastaların iyiliğini istiyor gibi görünerek üstlerinde baskı kurmaktan, hastane içinde oluşturulan kuralları dikte etmekten başka bir şey yapmıyor olması, bu sistemi oluşturan ve devam ettirenlerin amaçlarını/uygulama biçimlerini ve mevcut sınıf ayrılıklarını çok güzel bir şekilde sembolize ediyor. Otoritenin kişileri daha rahat kontrol etmesine ve planlarını buna göre düzenlemesine yardımcı olan bir ‘’normal’’ kavramı vardır. Anormal olarak tanılanan kişilerin, tedavi ile toplumsal kurallara uymaları için sağlanan uygulamalar ne kadar etiktir? Film, “normal nedir” sorusunu ustaca akıllara kazıyor. Normal görünebilecek olanın da normal olmadığını ve varsayılan normallikle anormalliğin iç içe girdiğini gösteren felsefik bir bakış açısı oluşturuyor. Eğlenceyi, arzuyu ve id’den gelen her dürtüyü toplum varlığında baskılamanın mı yoksa hiçbir norma uymak istemeden ‘’özgürce’’ yaşayabilme fikrinin mi hastalıklı olduğu hakkında soru işareti oluşturularak karar seyirciye bırakılıyor.


İyileşme süreci bitmiş ve artık topluma karışabilir duruma gelen hastaların, insanlar tarafından yiyecekleri “deli” damgası, kalan hayatları açısından inanılmaz bir kaygı oluşturarak ait oldukları yerin o dört duvar arası olduğu inancını geliştirmelerine yol açıyor ve onları orada kalmaya mahkûm ediyor. Tıpkı görevli odasının tüm akıl hastanesini görmesi ve kişilere sürekli ‘’ben gözetim altında tutulması gereken biriyim’’ hissini vermesi gibi kişilerin öğrenilmiş çaresizlikle ellerindeki iyileşme umudu alınıyor.


Hastalar, aslen herkesin onları anormal gördüğünü biliyor ve McMurphy’nin yeri geldiğinde son derece zekice ona biçilen bu role uygun davranmaya çalışırken yaptığı pek çok hareket; televizyonda sahte bir maçı izler gibi yapması, tüm ekibi hastaneden kaçırarak denize çıkarması ve bunu yaparken de hastanenin adını vermesi tamamen otoriteye, kendisine biçilen kalıp ile yaptığı alaycı bir protestodur.

Toplum her konuda kendine normlar yaratmaktadır ve bu normların dışında kalanlar tedavi edilebilirliğin göz ardı edilerek dışlanıp “deli/hasta” olarak nitelendirilmektedir. Aslen DSM tanı kriterlerine göre anormal olmayan, sadece tehlikeli olabileceğini düşündükleri bir adamı delilik üstünden değerlendiriyor, bu değerlendirmeye göre tedavi amaçlı elektriğe maruz bırakıyorlar ve sonunda kendinden hiçbir şey kalmayan ama her komutu yerine getirmeye hazır, normal” bir adam ("robot") oluşturuyorlar. 'Farklı olmak deliliğin, aynı yoldan gitmek ve uyuşmuş beyinlerle hareket etmek akıllılığın/normalliğin/kabul görmenin göstergesidir' tabusuyla yapıyor doktor ve hemşireler bunu. Tam bu noktada normal ve anormal birbirine karışmaya başlıyor. Birini öldürmek, sosyal normlara göre anormal bir davranışken Şef karakterinin McMurphy’i özgürlüğe kavuşması için öldürmesi, onun için ve bizler için normal karşılanabiliyor… Böylelikle normal/anormal bir kez daha çatışıyor zihinlerimizde.

Özetle,

McMurphy hastaneyi sadece bir akıl hastanesi olarak görmeyerek, hayatın ta kendisi şeklinde algılayarak düzene bak kaldırıyor, sürüden farklı hareket ediyor. Dayatılan kuralları yıkarak sistemin yanlış ilerlediğini gözler önüne seriyor. En önemlisi de Ratched’ in çalışanlarının ona güldüğü sahne... Bu kaçış kısa süreliğine bir kaçışta olsa, Ratched'ın kaybetmesine aşırı mutlu olmamız içten içe bizimde otoritenin dayattıklarına baş kaldırdığımız anlamına gelebilir mi? :D

McMurphy öncülüğünde film, hastanedeki insanların toplumdan yine toplum yüzünden kaçan, yalnızlığı hak ettiği düşündürüldüğü için yalnızlığa itilen insanlardan oluştuğunu çok profesyonel bir şekilde izletiyor. Bu anlamda da mükemmel bir eleştiri barındırıyor. Kimisi karısıyla cinsel sorunlar yüzünden akıl hastanesinde, kimisi annesinin aşırı baskısıyla akıl hastanesinde, kimisi asabiyet duygusunu bastıramadığı için hastanede… Bu insanları korkak yapan, cesaretlerini, umutlarını ve hayallerini alan toplumdan başka hiçbir şey olmadığını düşünüyoruz filmin sonunda.




En etkileyici kısım olan son sahnede, McMurphy’ye bir tedavi uygulanıyor ve McMurphy’nin bütün beyin işlevlerine son veriliyor... Tek isteği özgürlük olan McMurphy’nin bu halini gören Şef, onu öldürerek özgürlüğüne kavuşturuyor. Camı kırıp hastaneden kaçarakta kendi özgürlüğüne kavuşuyor… Hapishanede kaçış sahnelerinde mutlu olduğumuz kadar yakalanıp geri hastaneye döndükten sonra McMurphy'i bu şekilde kaybetmek, tüm mücadeleyi kaybetmiş gibi hissettirse de aslında öyle değil...

Son olarak oyuncuların bir kısmının gerçek psikiyatrist olması filmi daha da ilgi çekici hale getiriyor. Filmdeki tüm oyuncular rollerini çok iyi benimsemiş ve fevkalade oynamışlar, "deli" rolünü herkes bu kadar güzel oynayamazken...





















Comments


bottom of page